top of page

All Posts



ree

Hayatta iki belirgin insan tipi vardır desem...

İlk tip yaşamını fırsatçı veya maceracı yaşamaya adayandır.

Bu yüzden, onun bu yolda attığı adımlar sanki

oynadığı bir "Rus Ruleti" gibidir.

Her adımında içi bir bilinmezlik tılsımıyla

yanar kavrulur ve korkularını küçücük bir metal

yığınına teslim eder.

Öbür tip hayatı bir satranç oyununa benzetir.

Onun kendi üzerine oynayacağı çok tehlikeli

oyuncakları yoktur. Aksine, en büyük

silahı, düşünce ve hayatına dair adapte edebildikleridir.

Özetle hayatın bir kenarına oturmuş, onun

geçmesini kendi dalgasında izlemez; her zaman

o'na dair olmayı tercih eder.


Ağustos 2006, Ankara







 
 
 
  • Writer: Sansal Engin
    Sansal Engin
  • Mar 18
  • 1 min read


ree

Dün gece yalnızca sen vardın rüyamda.

Dokumak isteyip ulaşamadığım, öpmek istediğim...

Yalnızca sen ve sen kokan yalnızlığım baş başaydı.


Öyle güzeldi ki tenin,

bir düş perisi gecenin en zifir vakti gelip bana

"Nedir bu böyle canım? Olmadı şimdi böyle parlak

bir asalet gece gece?!" diye dert yandı.

Hemen söylenir miydi o benim hayalim diye.

Ben ona o ise bir tek bana sevdalı bir kere.


Dün gece gözlerine tutuldu kaldı gözlerim.

Öyle anlam dolu baktılar ki, kıyamadım ve

dertleşemedim sevdamın ve içindeki düş bahçesinin

en senli yerlerine dair.


Saatler aktı yeni güne ve sen sırf gitme diye

ayaktayım bu an itibariyle. Gitme ki sönmesin

başucumda yaktığım cılız mum ışığım.

Kal ki aşkım hep yüreğini gözlesin.

Özlemine doymasın; sıcak düşüm hiç mi hiç

bensiz sabahlara teslim olmasın.


Mayıs 2005, Ankara


 
 
 
  • Writer: Sansal Engin
    Sansal Engin
  • Mar 18
  • 1 min read


ree

Bir gece öyle sere serpe dalmıştım hayallere

yüzüme ansızın çarpan düş demeti, beni kendime

getirmeye yetti de arttı.

Aklımdaydın. Aklımdasın; hem de en ücra köşede.

Yine de yetmiyor bu meşguliyet, bir türlü

dinmiyor içimdeki sevda yangınları.


Karmaşaya daldı mı bir kere insan mısralarda

en bilinmez bile gelip ahbap oluyor yalnızlığına.

Hem de kimsesizce, sanki acırmışçasına ve

öyle bakarak senin acınası ruhuna.

Hiç hakkı yok be bu sevdanın beni bu kadar

dipsiz uçurumlara iteklemeye!

Sonra sorarlar, "Kimsin, necisin be kadın?" diye.

Haksızsam duyur sesini, avazının yettiği yere kadar.

Ama çıkıp da "Seni Seviyorum" balonlarını savurma öyle

ulu orta mesken mahalde.


Susmak tek sana yakışmalı. Artık susmanın da

bir haddi olmalı.

Yine de konuş be ey sevgili!

Yok artık seni bunca tümceyi sarf etmeden, içinde

kurt yapan işten geri koyan.


Biliyor musun acı unutulur zamanla ama

sen sakın unutma. Sorarım şimdi:

Kaç yara kapanır böyle kanadıktan sonra?


Mayıs 2005, Ankara




 
 
 
bottom of page